Pazartesi, Ağustos 30, 2004


Böyle gezileri yapan birçok grubun eminim hikayeleri ayrıdır. Bizimki de bizlere özel işte... 7 gece 8 günün kısmi hikayesini aşağıda elimden geldiğince aktarmaya çalıştım. Birçoğumuzun ilk defa denediği böyle bir yolda hep beraber olmanın keyfi apayrı idi. Yazının toparlanmasında Barış, Çağrı ve Ömür’e de katkılarından dolayı teşekkür ediyoruz.

Bülent’ten aldığım birazının notunu tutabildiğim genel tarih bilgileri;

Kaçkar ismi Ermenice’den geliyor ve Türkçe karşılığı cesur taş. Kaçkar eteklerinde 4 ayrı kültür barınıyor. Lazlar, Ermeniler, Gürcüler ve Rumlar. Lazların yaşadığı 5 ilçe; Ardeşen, Pazar, Hopa, Arhavi ve Fındıklı. Gürcüler; Hopa’dan içeri Borçka, Artvin. Ermeniler; dağın kuzey tarafı Ayder, vs.

Dağda faydalı olacak genel kültür bilgileri;

Eğer herhangi bir şekilde ayı ile karşılaşırsanız; bir, çantanızı kafanıza kaldırın ve onunla aynı boyda olduğunuzu zannetmesini sağlayın ki size saldırmasın, iki, yere yatıp ölü taklidi yapın, ayı ölü olduğunuzu düşünüp ölünüzle oynama imkanı kazansın.

Köylerden yaylalara çıkan inekleri çadırlardan uzaklaştırma yöntemleri ise, mümkünse uzun bir sopa veya bir baton ile bağırarak üzerlerine koşmaktır.

Çadırın dışında kırt kırt gibi seslerle duyanırsanız, çadır duvarlarına ufak ufak vurarak dışarıdaki ile mors alfabesi ile anlaşabilir, size zarar vermemesini ama aç ise çantaların içinde bulunan gofretlerle beslenebileceğini söyleyebilirsiniz.

Elinizde baton, sopa veya şemsiye gibi malzemeler var ise yağmurlu ve gökgürültülü havalarda yere paralel olarak taşımaya özen gösterin, yoksa yıldırımlar sizi cazip birer hedef olarak görebilirler.

Rehberler yürüyüş sırasında verilen kısa molalarda oturmayın diyorlarsa kesinlikle bir bildikleri var, oturduğunuz, bir de utanmadan çantanızı çıkarttığınız andan itibaren, yürüyüşe yeniden başlamak çin işkencesine benzer bir durum alıyor.

Derenin akan soğuk suyuna ayakları sokmak, hatta girebilmek çok büyük birşey. Şişen ayaklara, yorulmuş kaslara en iyi gelen şey su. Komple girmeyi başaranlar önünde saygı ile eğilmekte cabası.

Mataranıza su doldurma ihtiyacınızı karşılarken, mümkünse sizden daha yukarıda bulaşık yıkanmadığına, diş fırçalanmadığına ve ineklerin dolaşmadığına emin olun ki, yakın bir süreç içinde streptomagma veya kuru kayısı aramak zorunda kalmayın.

Çadırı kurarken mümkünse su yolu üzerine kurmamaya dikkat edin, en ufak bir yağışta çadırınızın su alması çok muhtemel bir durum haline geliyor. Ayrıca arazinin en eğimsiz yerini bulsanız bile, bilin ki akşam yattınızda tırtıl konumuna geçeceksiniz. Matın üzerinde kayan uyku tulumları için alınabilecek önlemi biz daha bulamadık.

Çadırda uyku en güzel deneyimlerden biri J. Devamlı uyanarak, dönerek, kayarak uyurken bile spor yapıyor durumundasınız. O yüzden evdeki konforlardan bir kısmını (yastık, vs. gibi) yanınızda getirmeyi planlamayın bile, nasıl olsa gündüz giydiğiniz polar en güzel yastık oluyor.

Dağda ateş söndürmek için enteresan yöntemler varmış diyorlar ama ben ancak bu kadarını biliyorum.

"Rizeliler sadece çay yetiştirir. Çay yapmayı bilmezler" (Ömer'in yorumu) Eh bizde katılıyoruz herhalde.

Havalimanında dikkat edilmesi gereken hususlar; genel olarak dağa gidiyorsanız üzerinizde uçağa alınmaması gereken bir sürü ekipman oluyor. Baton, çakı, bıçak, vs. Kaza ile bunları bagaja verdiğiniz çantaya koymayı unutur ve sırt çantanızda bulundurursanız silah masasındaki beyler ile tanışmanız gerekir.

Başrollerde;

Bülent, Evren, Süleyman, Ömer

Oyuncular;

Murat, Arzu, Nazife, Hakan, Uğur, Refik, Margaret, Emine, Hülya, Önder, İhsan, Selma, Ersin, Murat, Bahar, Müjgan, Nesrin, Barış, Çağrı, Aslı, Scott, Ebru, Ömür

Pazar, Ağustos 29, 2004

Ayder Yaylası - Sümela Manastırı - Trabzon - İstanbul

09:00 hareket

Geri dönüş yoluna başladık. Çamlıhemşin üzerinden Pazar ve Trabzon’a sahile indik. Çay enstitüsünde çay içip, öğlen yemeğini Trabzon’da pidecide yedikten sonra Sümela’ya doğru hareket edildi. Bir buçuk saatlik bir minibüs yolculuğundan sonra Sümela’ya vardık. Ormanların arasındaki dağların içine gömülmüş olan manastır çok etkileyici. Ne yazık ki hala giriş katı görülebiliyor, aşağıya inen yedi kat kapalı. Manastır dönüşü, gruptan ayrılanları belli yerlere bıraktıktan sonra boş zamanı doldurmak için Trabzon Meydan’da dolaşmaya başladık. Belediyenin hoparlörden halka hizmet olarak yayınladığı futbol maçları eşiliğinde içtiğimiz çayları bitirdikten sonra havalimanına hareket.

22:15 Trabzon’dan hareket

23:30 İstanbul’a varış

Cumartesi, Ağustos 28, 2004

Aşağı Çaymakcur - Ayder Yaylası

08:00 kahvaltı

Medeniyete yakın olmanın avantajlarını kullanıp, eşyaları almak üzere gelecek olan minibüsten, gelirken yumurta, ekmek getirmesini istiyoruz ve yumurtalı kahvaltımızı ediyoruz. Minibüsün şöförü ve bagaj bölümünde üstte oturan Alp’in ağızlarında lolipoplarla geliyor olması başka bir medeniyet göstergesi J . Buradaki en büyük sıkıntımız, bugüne kadar iki adımda ulaştığımız dereye beş dakika mesafede olmamız. Kampı toplayıp Ayder’e doğru harekete geçiyoruz. Çadır hayatımız sona ermiş durumda.

11:00 hareket

Bir buçuk iki saatlik yürüş sonucunda Ayder Yaylası’na varılıyor. Artık devamlı toprak araba yolundan yürüyoruz. Sağ sol her yer orman, ormanların arasından dereler dağlaradn aşağıya akıyor. Telefonların çekmeye başladığı nokta Kaler Düzü, aynı zamanda gördüğümüz ilk barakadan gazlı içecekler aldığımız yerde burası. Cumartesi olmasının acısını çekiyoruz, yanımızdan korna çalan arabalar, koşuşturan insanlar geçiyor. Yaylanın girişindeki Kalegon Restaurant’ta yemek için duruyoruz.

13:00 Ayder Yaylası (Kalegon Restaurant) 1280 m.

Mıhlama, salata ve ayran yeniyor. Dinlendikten sonra, Koru Otel’e yerleşmek üzere hareket ediliyor. Herkes odalara dağılıyor. Grubun bir kısmı hamama gidiyor, gidemeyenler bir haftadır ilk defa duş imkanını kullanıyor. Keyif günü bugün artık.

20:00 Kalegon Restaurant akşam yemeği

Horon vurulacak heyecanı var ama horona girebilmek imkansız gibi, Bahar haricinde horona girmeye çalışanlar ancak beş dakika dayanabiliyorlar. Zirveden daha zorlu gibi yorumlar geliyor. Tuluma eşlik eden haliyle Bülent, Evren, Alp, vs. Tulumdan sonra saz başlıyor ve gece kemençe ile kapanıyor.

Cuma, Ağustos 27, 2004

Olgunlar - Naletleme Gecidi - Karadeniz Gölü - Aşağı Çaymakcur

08:00 kahvaltı

09:00 Olgunlar’dan hareket 2100 m.

Ömer, İhsan, Çağrı, Arzu ve Nazife haricinde grup Naletleme’ye doğru harekete geçti. Güneş tepemizde cayır cayır yakıyor. Dört saatlik bir yol var önümüzde. Yarım saatte bir kısa molalarla, kayalara varana kadar yürüyüş rahat, genelde çimen, ufak kaya ve toprak olan patikalardan yürüyoruz.

10:30 Dobe Yaylası 2440 m.

Naletleme’yi gördüğünüz zaman neden öyle dendiğini anlayacaksınız demişlerdi ki anladık herhalde. Son bir saat sanırım yine kayalık ve hareketli zemin üzerinde geçti, ufak bir karlık alan üzerinden geçip son kayaları da aşınca Naletleme’ye ulaşmış olduk. Yürüyüşün başında konuşa konuşa yürürken bir anda yine genel bir sessizlik kapladı etrafı. Nefesler sadece yürümeye yetiyor.

13:00 Naletleme Gecidi 3400 m.

Hava açık ama esiyor, dağın güneyi ve kuzeyi arasındaki farkı net olarak görebiliyorsunuz. Çorak ve sulak. Dört tarafınız dağlarla kaplı; zirve, Kemerli Kaçkar, kuzeyin ormanları gözlerinizin önünde. Önder bize Chicago’nun bir parçasını dinletirken, Bahar’da yöreye uygun bir Karadeniz havası dinletti.

Fotoğraflar çekilip, keyif sigaraları içildikten sonra kuzeye iniş başladı. Karadeniz Göl’ünü gördüğünüz anda ister istemez oturup biraz olsun seyretmek istiyor insan. Solda ufak bir göl daha görünüyor, tüm dağ üzerine yansıyor, hangisi daha güzel karar vermek çok zor.


14:30 Karadeniz Gölü 2850 m.

Rehberlerin çantasından çeşitli enerji içecekleri ve yiyecekleri çıkmasına alışmış oluyorsunuz bu kadar gün içinde ama karpuz çıkınca gözlerinize inanamıyorsunuz. Sabahtan hazırlanmış kumanyalar yendi, karpuz keyfi yapıldı. Karpuzun yanındaki tüpü görünce yok artık dedim. Meğer gelen kampçılardan biri unutmuş J . Bahar, Murat ve Murat yine bizi şaşırtmayarak göle girebilen üç kişi oldu, onun haricinde herkes şişen ayakları suda dinlendirdikten sonra, kayaların üzerinde güneşlenme durumuna geçti. Muhtemelen bir saatlik bir moladan sonra aşağı iniş başladı. Güneydeki kurak toprağa alışıp, çiçeklerin arasında yürümeye başlayınca şaşırıyor insan ister istemez. Patikalar çok güzel, dizi sakatlanmış olanlar haricinde eziyet çeken kimse yok. İlk varılan nokta Yukarı Çaymakcur, yemyeşil bitkilerin arasına saklanmış ufak yerleşimler. Taşın üzerinde iki teyze ve torunları oturuyor. On günlüğüne yaylaya çıkmışlar. Oğlanı annesi gelip alacakmış. Ayrıca teyzelerden biri gençliğinde gündoğumunu izlemek için zirve yaptığını belirtmiş ki, bu da gece yürüyüşü demek oluyor. Selamlaşıp geçiyorsunuz, daha yol var kampa. Artık toprak araba yolundan yürünüyor. O yaylaya kadar araba ile çıkılabiliyor. Ama yolda arbayla karşılaşmıyorsunuz, sadece toprak yol. Kampa varmadan önce adını hatırlmadığım ama kısa molalardan birini verdiğimiz banklı alan var. Rakım 2060 m. Son yarım saatlik yolda yağmur çiselemeye başlıyor, aman yine mi doluya tutulacağız yoksa. Neyseki sadece beş dakika sürüyor ve biri ufak diğeri ufağı kapsayan ve arka arkaya duran iki gökkuşağı ile bitiyor. Kaplıca Belediyesi’nin yaptırmış olduğu köprünün üzerinden kamp alanına doğru ilerliyoruz.

18:00 Aşağı Çaymakcur 1850 m.

Kamp alanı, dört tarafı orman ile çevrili, neredeyse tek düzlük. Gerçi düzlük demekte biraz yanlış, çadırları kurmak için düz alan bulamıyorsunuz. Evet bu akşam da tırtıl modu var, ama pek fark etmiyor artık, alışılmış durumda. Eşyalar bizden önce vardığı için, kampa vardığımız anda yine Bülent’İn yaptığı çorba hazır, yanında ise Arzu ile Nazife’nin yaptığı mis gibi patates yemeği. Çadırlar gece olmadan kuruluyor, o arada ateş için kuru odun bulmak için, ona yakın ateş böceği sıra halinde ormanın içine giriyor. Islak odunlar yanmakta bayağı zorlansalar, yanmaları için altlarına ufak tüp konsa bile kuruyorlar ve yanıyorlar, yavaş yavaş ısınmaya başlıyoruz. Arkada dağların üzerlerinde silüetlerini gördüğümüz çamların arasından ay doğuyor. Dolunaya çok yakın, ışık olmadan etrafı çok net görebiliyoruz. 23:00’e kadar ateş başında geçiyor vakit. Ateşin nasıl söndürüldüğünü soru işareti olarak bırakmak daha keyifli şu anda.

Perşembe, Ağustos 26, 2004

Dilberdüzü - Nastaf - Olgunlar


06:30 Oniki saatlik uykunun arkasından herkes ayakta

Normal şartlar altında yapılması planlanan Naletleme Geçişi, Ayder tarafında da havanın pek iyi olmadığı bilgileri gelince bir ertesi güne ertelendi. Bu karar sonrasında rahat bir gün geçmeye başladı. Nerede boş ve kuru bir kaya varsa üzerinde kuramaya bırakılmış bir eşya, ayakkabılar, bereler vardı. Çadırlar silindi, ters çevrildi, toplanmak için kurutuldu. Yaylaya bir yayılmışlık durumu hakimdi. Matların üzerinde uyuyanlar, kitap okuyanlar, bir önceki günün yorgunluğunu üzerinden atmaya çalışıyordu herkes. 10:00’da harekete geçtik, katırlar yine arkadan geliyordu.

12:30 Olgunlar (Meredet) Mahallesi

İki buçuk saatlik bir yürüyüş ile Osman’s Place e ulaştık. Günü ve geceyi geçireceğimiz Kaçkar Pansiyon’a yerleştik. Öğlen yemeğinde Bülent’in yapmış olduğu makarna ve sosis pek rağbet göremedi, çoğu insan bir önceki günden mide hassasiyeti çekiyordu hala. Pansiyona ulaşınca duş yapma ihtimalinin yükselmiş olması, sıcak suyun olmaması ile düştü. Bahar, Murat, Aslı ve Murat dereye girme cesaretini gösterebildiler. (Çok keyifli gözüküyorlardı ama ben ancak ayaklarımı sokmaya cesaret edebildim L ) Grubun bir kısmı bu sefer uyku tulumu yerine yorganların altında kendine gelmeye çalışıyor. Geri kalanı, pansiyonun üzerindeki terasta çaylarını yudumluyor. Transı yapmadan önce böyle bir geçirmek enerji toparlamamıza yardım etti sanırım. Akşam yemekte bu sefer pilav, fasulye ve turşu var, ve kesinlikle daha rahatlıkla yenebiliyor. Yemek öncesi ancak 3 kişinin şahit olduğu, Ömer’in stand-up performansını atlamak istemiyorum. Lazların nelere kadir olduğunu zaten öğrenmeye başlamıştık ama stand-up bunların arasında değildi, Ömer’in ninja taklitlerini ve bale yapışını izleyene kadar. 20:30 gibi yenen akşam yemeğinin arkasından, yanlış hatırlamıyorsam katırcılardan birinin çaldığı tulum eşliğinde, Bahar, Bülent, Evren ve Ömer horon vurdular, türküler söylediler. Horon sonrası, kimin akıl ettiğini bilmediğim ama birçok kişiye iyi gelen nane-limon içiliyor. Artık Ömer ve İhsan’dan ayrılıyoruz. Yarın sabah 06:00’da hareket eden minibüs ile geri dönüyorlar. Eşyalar bizden ayrılarak minibüsler ile Aşağı Çaymakcur’a hareket ediyor, kendini iyi hissetmeyenlerde minibüste eşyalar eşlik edecekler.


Çarşamba, Ağustos 25, 2004

Katır Osurtan Yokuşu - Deniz Gölü - Karar Noktası - Balkon - Zirve


04:00 – 05:15 kalkış, kahvaltı, kumanyaların hazırlanması ve hareket

Katır Osurtan aşağıdan görünüyor, adından bir sakatlığı olduğu anlaşılıyor ama işte insanoğlu yaşamadan anlamıyor ya, çıkışa başlayana kadar biteceğini düşündüğünüz, çıkmaya başladığınız anda da hiç bitmeyecek gibi gelen dar bir patikadan kah toprakta kah taş üstünde tırmanış başlıyor. Tırmanış sık ama hızlı ve ayakta molalarla devam ediyor. Süleyman’nın hastalanması üzerine yürüyüş Evren başta Ömer arkada olmak üzere ilerliyor.

07:10 – 07:40 Deniz Gölü 3360 m.

Deniz Gölü gördüğümüz ilk göl, zirve için ilk karar noktası. Bahar ve Hülya kararlarını burada verdiler, sular tazeleniyor, biraz enerji toparlanıyor ve hadi devam... Bülent geri döneceklere aşağıya kadar eşlik edecek. Buradan sonra yürüyüş artık oynak kayalar üzerinde ama en azından biraz daha az dik bir durumda devam ediyor.


08:30 Karar Noktası 3570 m

Zirve için ikinci karar noktası. Müjgan son anda gelmemeye karar verdiği için, bizi burada bekleyecek. Bir yağmurluk ona bırakıldı ve zirveye doğru hareket başladı. Karar noktasından zirveyi görüyorsunuz, 60 m. irtifa kaybettiğinizi görüyorsunuz, daha 12 saatlik yürüşün üçüncü saatinde olduğunuzu ve neye göre karar verip veremeyeceğinizi bilemeden karar veriyorsunuz, 21 kişi evet diyerek ilerliyor. Tüm yol taş artık, taş olmayan yerlerde de kar var. 3 veya 4 karlı zemin aşılıyor, son suyu bulabileceğimiz balkona doğru ilerliyoruz. Ömer yukarıda Evren aşağıda olmak üzere balkona teker teker ve onların yardımı ile çıkılabiliyor ancak. Aslı’nın midesi bulanmaya başladı. Yüksek irtifada, mide bulantısı, baş dönmesi, başağrısı gibi sıkıntılar olabileceğini biliyoruz.

09:30 – 09:45 Balkon 3615 m.

Aslı burada bizi beklemeye karar verdi ve grubun geri kalanı son 300 m. yi artık elleride kullanmaya başlayarak, çarşak zemin üzerinde ilerlemeye başladı.

11:15 – 11:45 Zirve 3937 m.

Bulutların üzerine çıkan Kemerli Kaçkar ve diğerlerini görebiliyoruz, kumanyalar yeniyor, sigaralar içiliyor, fotoğraflar çekiliyor, defter imzalanıyor ve ilk kar tanesi. İlk önce keyif sesleri karı da gördük diye ama arkasının nasıl geleceğini kimse bilmiyor. Havanın soğuması ve dolunun artması üzerine dönüş başlıyor. Artık dolu altındayız, hızlı bir şekilde Aslı’ya ulaşıyoruz, balkondan iniş herkesi zoluyor, çıkış gibi inişte teker teker ve yardımlı. Devamlı gökgürültüsü ve şimşek var, hafif hafif sis gözüküyor dağların arasından. Aslı ile Ömer arkada olmak üzere, Karar Noktası’na Müjgan ulaşma telaşı başlıyor şimdi de. Dağa paralel iniliyor, bunun faydasını nasıl olduğunu anlayamadan yuvarladığım kocaman kayanın Arzu’yu 2 m. ile sıyırması ile fark ediyoruz. Karar Noktası’na varıldığında Müjgan’nın orayı 10:30 gibi terk edip, kampa indiğini bıraktığı nottan öğreniyoruz. Aslı’yla Ömer’e yardım etmek üzere Barış’ta onlarla arkadan gelmeye başlıyor, uydu telefon, fener gibi çeşitli malzemeler onlara verildikten sonra grup Deniz Gölü’ne doğru harekete başlıyor bu sefer. Deniz Gölü’ne varıldığında sisten ancak öndeki üç ve arkadaki üç kişi görülüyor. Ama az kaldı düşüncesi var, kalan az Katır Osurtan olsa bile. Ama Katır Osurtan’nın başında leblebi büyüklğündeki dolular üzerimizden sekmeye başladığında, dağda gördüğüne kolay kolay ulaşamadığını bir kere daha anladık. Kamp gözüküyor ama ulaşılamıyor. Kamp alanı bembeyaz olmuş durumda.

17:30 Kampa varış

Çadırların çelikleri fazlalaştırılmış olmasına rağmen kimisi su almış durumda, her yer ıslak ve her yerden su akıyor. Mutfak çadırında çorbasını içen tulumuna girip ısınmaya çalışıyor. Herkeste kırıklık, kismi ateş var ama sanırım İhsan, Ömür, Murat bu geceyi en kötü geçirenler. Aslı yavaş yavaş yürüyerek gelmiş olduğu ve rahatlamış olduğu için mutfak çadırında ufak ufak çayını yudumluyor, Bülent yatacak yer arıyor.

18:00 Derin sessizlik, herkes çadırının içinde gecenin geçmesi için dua ediyor

Salı, Ağustos 24, 2004

Heveg - Olgunlar - Nastaf - Dilberdüzü


07:00 – 08:45 kalkış, kahvaltı, kampın toplanması ve Heveg Yaylası’ndan hareket

Köyün içinden geçen beton yoldan yukarı doğru tırmanış başladı. Katırlara yüklenecek olan eşyalar bizi sonradan takip etmeye başlayacak.

10:15 – 10:45 Olgunlar (Meredet) Mahallesi, Olgunlar Yaylası, Osman’s Place 2100 m.


İlk mola noktası, hava güneşli sıcak birşeyler içilemiyor, ayran ve soda gayet iyi. Köyün içindeki camiyi anlatmadan geçmek istemiyorum. Ahşap bir direk üzerinde, çinko bir şapkanın altındaki iki hoparlörden oluşan minarenin yanında standart köy evine benzeyen bir bina. Köydeki evlere hoş bir şekilde betonarme pek yaklaşmamış, hala taş ve ahşap birçok bina var etrafta.

Artık yol bozulmaya ve dikleşmeye başladı. Konuşarak yürümek, kelimeye nefes harcamak zorlaşıyor.

11:30 – 11:50 Nastaf Yaylası 2390 m.


11:50 Dilberdüzü Yaylası 2780 m.

Köşeyi dönünce varmayı düşündüğünüz yere varamadığınızı, dağda gözüken tüm mesafelerin göründüğünden düşündüğünüzden çok daha uzak olduğunu, on dakikanın hiçbir zaman on dakika olmadığını ilk olarak anladığımız yürüyüş bu. Ben kendi namıma, sanırım tüm bir hafta sırasında en çok zorlandığım zaman olarak bu çıkışı söyleyebilirim. Yaylaya vardıktan sonra soğumadan çadırları kurduk, bizim haricimizde de bayağı çadır var etrafta. Bülent’in hazırladığı çorbayı içip arkasından çay kahve sefası yaptıktan sonra dinlenme sürecine geçildi. Kimi matların üzerinde arada bir çıkan güneşten ısınırken, kimi mutfak çadırının önünde akşama hazırlanacak fasulyeyi ayıklamaya, kimi de çekirdek yemeye başladı. 19:00 gibi yenen yemek sonrası zirve için tırmanış planları konuşuluyor ve 21:00 gibi çadırlara çekiliniyor. Zirvenin asıl amaç olmadığı, sadece bu işin çeşnisi olduğu, asıl amacın trans ı gerçekleştirmek olduğu söyleniyor ama çeşni çok büyük...